2 Haziran 2020 Salı

Yaşanmışlık

Tanıyor gibiyim aslında, güneşten yanmış teninden geçmiş gibiyim, dünyanın en eski kütüphanesinde karşılaşmış gibiyim. İsimsiz rafların önünden tesadüfen gecmiş gibiyiz, yakalayamımışız uçurtmayı ama bakmışız. Uzaktan gelen o sese kulak vermişiz ama duymamışız, ben bırakmışım elimde duran eskitilmiş kitabı, senin durduğun yerde durmaya gelmişim, biz bir yerlerde birlikte ağlamışız gibi.

Zamanın durduğu, dışarıda sadece kuşların üşüdüğü bir mevsimin önündeyim, gidişime anlam veremeyen radyoda çalan o orta doğu şarkısı, kim kimin neyiyse o eksik işte. Cümlelerin eksik yanı olan o ağlak ağız, sürüklüyor o bilindik yere. Kalmak istediğim yerden çok uzaklaşmamışım belli; uçurtma geliyor veriyor ipini elime, şiir geliyor sahipleniyor beni, eskitilmiş kitabımın içine gömülüyorum ve içimden sesleniyorum sana.
Yaşanmışlıklarla kalakalmanın biçimsizligi ve yoksulluğa çıkaran tarifsiz yaşamak, geriye dönüp bakmak geliyor aklıma, sahi biz bunu da yaşamıştık seninle. Bana söylememiş olduğumuz bir söz söyle diyeceğim, dönüyorum sana, ama sen çok tanıdıksın. Biz seninle hangi yoksulluğa katlanmıştık sahi bunun cevabını da sana bırakarak yine bir yaşanmışlığa ilerliyorum. Sen gideceksin demiştim ben sana değil mi, yine tanıştık bak yine bir yaşanmışlık geldi soframıza kuruldu.

Bana söylenmemiş sözler bıraksaydın, uçurtmanın ipini bana vermeseydin diyeceğim sahi biz bunu da yaşamıştık değil mi?
Benim hastalığım, hastalıkların en kötüsü, en azılısı, en ağrılısı, en belalısı, en süreklisidir. Geçirdiğim uzun belalı sancıları hiç tanımıyordum oysa, ama bu sancıyı çok tanıyorum ben. Kum sancılarından kopardığım yaygaraların hoş görülmezliğini de tanıyorum ben, uçurtmanın verdiği teselliyi de tanıyorum ama vazgeçemeyişimi uçurtmalardan..