24 Temmuz 2021 Cumartesi

Midsommar (Ari Aster, 2019)

 Kişinin kendisi için ne olduğu ile ne olduğunun değeri arasındaki fark, kişinin kendini küçümsemesi konusunda oldukça faydalı bir olgudur. Kendi varoluşumuzun zamanın tüm dolduruşu bunun içsel kapsamı ve bir kimsenin ne olduğu, kendine biçilen değeri toplumsal ile bireysel olarak ayırır. Toplum, kendi değerimiz konusunda ve kendimizin neyi temsil ettiği konusunda kayda değer fikir verir. Varoluşumuz adına, bir odada yaşayarak oluşan varlığımız ile toplum içinde yaşarken oluşan varlığımız salt toplumsal öğreti ya da normlar, örflerden kaynakları değil; aynı zamanda biçimimizi oluşturan unsurların bizi temellendirdiği ilkesi gözardı edilmemelidir. Ötekiler, doğrudan ya da dolaylı olarak davranışlarımızı, düşüncelerimizi ve hatta duygularımızı birer kalıba soktuğu sürece salt "kendi varlığımız" diye bir kavramın tartışmaya açık olduğu da aşikardır. 

TOPLUM İÇİNDE ERİTİLEN KİŞİLİK VE İNŞA EDİLEN KİMLİK:

Kültür genel anlamıyla toplum ve birey üzerinde tanımlamalar yapılmasına izin verilen değerler, davranışlar ve bilgi toplamanın düzenlenmesine işaret eder. Toplumsal yapılanmanın bir arada yaşamanın kurallarını bireyi normalleşmeden çıkararak ait olduğu zorunlu kılınmış dayatılan kimliğe bürünmesi sonucu kaçınılmazdır. Yaşanılan yerin kişilik ve kimlik üzerindeki etkisini ortaya koymak için zaman kavramının etkinliğini vurgulamak gerekir. Daha açık ifadeyle zaman, kişilik kimlik zıtlığının dönüp dolaşarak aynı sonuca bağlandığı büyük bir varlık gibidir. Aristoteles Fizik eserinde zaman üzerine düşünürken "şimdi" denilen "ara-an" ın önce ve sonraya göre belirlendiğini söylemiştir. 

İdeoloji çerçevesinde ele alınan ırkçılık her kültürün ürün ya da yaratı, örtük ya da aşikar biçimde dünyanın nasıl ele alındığı ya da alınması, bu dünyada kadın ya da erkeklerin birbirlerini nasıl görmesine dair görüşler içerir. Giydiğiniz giysiler toplumsal değerleri dışa vurur, ideolojik yönden masumane bir biçim değerlendirmesinden dışarı çıkılarak farklı ırktan karakterleri incelikli ve belirsiz bir siyasetin içine atar. Yaşamı ve dünya görüşünü temellendiren düşünce ve inançlar zincirlemesi kimileri için ailenin kutsallığına olan inancı, kimileri için ise uygarlığın ilerlemeci olduğu görüşünü ifade eder. 

Ari Aster'in 2019 yılında yapmış olduğu Midsommar (Ritüel) filmi ideolojik eleştirinin en iyi örneklerini sunar. Film kendisini metaforun içeriğiyle sınırlandırmaz, nitelikli ideolojik eleştiri yerine karakterler ve olay örgüsüyle ilgili sorunları anlatımın yapısı niyet ya da iddiaları ortaya koyar direkt olarak. Örtük ifade biçiminden geri duran yönetmen insanların birbirleriyle kurdukları ilişkiler ve bu ilişkilerin nasıl kurulması gerektiği konusunda da önerilerde bulunur. Seyirciye şu soruları bırakır:




 "Bireysellik önemli mi, aile önemli mi, yaşadığın yer mi, seçtiğin yer mi, bu değerler doğal mı?"

Filmde işlenen motifler sakin ve serin kanlı dış görünüşün altında ve gündelik yaşamın ortasında çılgın katil dünyayı düzensizliğe sürüklemeye başlar. Üslup açısından film ABD sinemasının hem dışa vurumcu hem de sokak gerçekçiliği geleneklerine dayanıyor. Çılgınlık tutsaklığını simgeleyen spiral şeklindeki resimlerle baş döndüren perspektif dışa vurumcu bir çekimle ifade ediliyor. 

Kültürel bir belgesel niteliği kazandıran film, toplumsal yoksulluğun ve yasa dışı yaşamın sokak gerçekçiliğini söz konusu ediyor. 



Filmde genç bir kız olan Dani, ana karakter olup popüler kültür ile bilinçaltında yatan henüz ortaya çıkmamış kültürün arasında kalan bir sıkışmayı temsil etmektedir. Aile ögesinin dışavurumcu sosyo kültürel örneğidir ve yas tutan bir kız kardeş olması da, geleneksel aile kültürünün bir parçası olduğunu göstermektedir. Kız kardeşinin henüz yaşadığını bilmeyen fakat ondan e-mail alamadığı için öldüğünü düşünen Dani, teknolojinin yeryüzüne getirdiği kültürel kuraklık ile can çekişmektedir adeta. Kardeşiyle olan tüm bağının elektronik cihazlar üzerindeki bağlantı ile olduğu ifade edilir. Popüler kültürün zaruri bir hale gelmiş olduğu da, aslında ilk yarım saatte modern Amerikan kültürünün oldukça çağdışı bir kültür olduğunun göstergesidir. İletişimin salt teknolojik aletlerle örülü olduğu düzende, Dani erkek arkadaşı Christian ile bile güvenilir bir bağ kuramamıştır. Diyalogları oldukça kısadır ve Christian ile yakın arkadaş çevresinin yanına giden Dani'nin onlarla konuşacak pek birşey bulamaması da öz güveni yitmiş, kız kardeşinin tekinsiz varlığıyla da iyice yıkılmış ve neredeyse asosyal bir karakter haline büründüğü anlaşılmaktadır. Filmin ilk yarım saatinde sadece popüler kültür etkilerinin gözetildiği filmde müthiş bir diyalogsuzluk ve hatta iletişimsizlik hakimdir. Oysa ilk yarım saatte hemen her karede çağın iletişim araçları olan telefonlar, bilgisayarlar vb. gözükmektedir. Dani içine kapanıklığı ve ne yapacağını kestiremez bir halde, kız kardeşinin yasını unutarak yine popüler kültürü simgeleyen Christian ve arkadaşlarıyla İsveç'teki Midsommar festivaline gitmeyi kabul eder. Bu da, Dani'nin bilinç altnda yatan açlığı gösterir. Kültür denen kavramdan oldukça kopuk olan Dani, belki de yaşayacaklarını önceden gerçekleştirmekte, adeta kendini gerçekleştiren kehanet denilen şeyi yaratmakta ve bilinçaltında yaşamak istediği hayatın portresini çizmektedir.

Kültürün ya da estetik olana ahenk için duyulan modeli sağlayabilmesi için Dani festivale katılmaktadır. Buradan sonra da yönetmen politik bir alegori çizer. Akıl ile duyular arasındaki ilişkilerin egemen sınıf ile halk arasındaki ilişkileri andırdığı alegorik bir eser çıkar ortaya. Dani ve arkadaşları sanki sıradan halk karışık hislerden oluşan, sanat eserinin düzgün biçimine ait bir güruhu temsil eder. Kültür de bu kurtarıcı projenin gerçekleşmesini sağlayacak süreçtir. Kışkırtıcı bir bireysellikten meydana gelen İsveç toplumu, bu kültürü ayakları altında vahşice ezer. Kültürün nazik eldiveni siyasi bir demir yumruğa evrilir. Bireysel gelişim anlamındaki kültürden toplumsal kuruluş anlamındaki kültüre geçişin ardında yeni ve korkutucu bir sahne çıkar ortaya. Yerleşik düzen ve güvence hissi yeni gelen bu kültüre ruhsal dengesizlikleri yerleştirir. Kitleler kültür edinemez yani yumuşak başlı ve disiplinli davranamazsa devletin temelini sarsar kuramını engeller. Azınlığın sahip olduğu hoşluk ve ışığın kısıtlı kalacağını da betimlenmiştir. Kültür terimi burada karşıtını betimler.

Anarşist bir topluluk olan İsveç halkı, birleştirme değil bütünleştirme değil yönetenleri birleştirme ilkesini kendisine ilke edinmiştir. Kültür hoşluk ve ışık saçarak yabanıl avam tabakasının yürüyeni temsil etmek yerine kontrolsüz tutkuları, çatışan çıkarları ortaya çıkarmıştır. Duygudaşlık ve bencillik böylece birbirine karışır. "Kültür insanlığa bir nebze bütünlük katmayacaksa insanlık öfkeli adalet anlayışıyla kültürü yerle bir edebilir." sözünü filmin geneline anlatımlamıştır yönetmen. Hümanist bir gelenek yerine geleneksel ve katı yerleşik düzeni benimseyen (Hammurabi kanunları gibi) kuralları uygulanmaktadır. Çifte bilinç kavramının üstünde duran yönetmen 1868-1963 yılları arasında yaşamış Afrika asıllı sosyolog William Edward Burghard Du Bois'in Siyah Halkın Ruhu çalışmasında yer alan sosyolojik tespitleri oldukça fazlaca serimlemiştir. Siyah ve beyazlar arasındaki toplumsal ayrımların sosyal psikolojik sonuçlarını tanımlamak için çifte bilinç ya da başka bir ifadeyle ikili bilinç kavramını kullanmış. Ona göre bu kavram kişinin kendi benliğine başkalarının gözüyle bakan, kendi ruhuyla eğlenen bir aşağılama ve acımayla seyreden bir dünyanın bakışıyla değer biçen özgül bir duyguyla ifade ediyor. Özellikle Dani ve siyahi karakterler olan Josh ile Connie karakterlerinde bu düşünceyi görürüz. Karakterlerin hissettiği bu iki ruh iki düşünce iki uzlaşmaz çaba bir bedende birbiriyle çarpışan ruhu yansıtmaktadır. Amerika'daki siyahilerin kendilerine egemen beyaz toplumun, kendilerine olan yönelimlerinde oldukça detaylı işlemiştir. Siyahi karakterin çekingenliği bunu ifade eder. Dolayısıyla bu siyahi karakterlerin kimlik olarak ikiye bölünmüş veya iki bilince sahip olarak iki ayrı dünyada varlık mücadelesi vermekte olduğu gösterilmektedir. 



Ritüeller ilk çağdan itibaren, ilk insanla birlikte ortaya çıkan tapınma ihtiyacının dışa vurumudur. İlk toplumlar yerleşik düzene geçtikten sonra (Sümer uygarlığını ele alabiliriz) tanrı inançlarını henüz tek bir varlıkta birleştiremeseler de şükran duyguları için ateşe, yağmura, suya, çeşitli hayvanlara hatta cinsel organlarına tapınarak kültürleri oluşturmaya başlamıştır. Bu bağlamda kültürün icadı da, ritüellere dayanmaktadır. Ateşin icadıyla pişirilen bir balık dahi, bir süre sonra tanrılara adanan bir adak olmuştur. Bu ritüeller zamanla kısır döngü haline gelmektedir. Filmde bu karışıklığı ve ima ettiği bunalımı kimi zaman açık bir şekilde ifade ediyor yönetmen. Bu ritüellerin kurbanlarından birinin simgesi haline gelen bodur insan şeklinde ve akraba evliliği sonucunda özürlü olan insanlar daha çok bize cinai eylemleri ve savaş makinasına dönüşen düzenli orduları anımsatıyor. Filmde ayrıca bunalımdaki toplum meselesi konusunda kafa karıştıran ikiz imgeler ve yansımalar yer alıyor. Bunalımın kökeninde ne yatıyor? Hangisi kabus, hangisi gerçek bu ikiz imge akla getirilen sorularla en belirgin sahneler haline gelmiştir filmde. Bu farklı çekim ve sahnelerde yansımanın teşhir ettiği şeyler birbirlerinden farklı olarak ele alınmıştır ancak hepsinde gözlenen ve keşfedilen benliğin karanlık yüzü, düzensizliği, cinai etkileri açık bir şekilde konumlandırılır. Kendini imha eden psikopat bir katil imgesinde izleyiciye sunulan İsveç topluluğu kendi karanlık yönlerini seyretmeye zorluyor. Kültür, döngüsel bir iktidar boyutunu da toplumla buluşturmaktadır. Yas tutan masum kardeş, yasını bir süre sonra intikam ya da salt vahşi duygularla değiştirdiğini düşünse de, son sahnedeki gülümsemesi kendi arınmasını ifade etmektedir. Filmin en can alıcı sahnesinden biri de, toplumun vicdanını ifade ettiği sahnedir. Bazen insan susar ve sadece bedeniyle konuşur. Filmdeki dans ederek Mayıs kraliçesi olma ritüeli de, bedenin dilden daha yeğ ve etkin olduğunu ifade etmektedir. Dani'nin, popüler kültüre gömülmüş bedeni susarken onu diliyle olmasa bile teknolojik kanallarla vahşi bir yaratığa çeviren sistem, ilkel olduğu sanılan İsveç halkının kavram olarak "modernist" bir yapıda olduğunu göstererek teknoloji ve iletişimin basit ritüeller karşısında çok daha geride olduğunu ifade eder. Dani arınmış, gerçek varlığının istediklerini elde etmiş ve bunalımlı-tezat karakterini de bir kulübede yakmış ve yeni bir yaşama kavuşmuştur. 


                                                       BAHAR DENİZ & MANEVİ ENERJİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder