6 Ağustos 2019 Salı

Léon (Sevginin Gücü) Üzerine

1994 yapımı Léon the Professional'ı neredeyse hepimiz izlemişizdir. Ülkemizde doksanlı yıllarda TV'lerde bazı yerel kanallar tarafından sürekli gösterilmiş, pek çoğumuzu ağlatmış ve sevgiye hatta aşka olan farklı bakış açısını en enteresan yönleriyle akıllarımıza kazımıştır.

Peki neydi filmde anlatılan aşk? Neden Türkçe'ye çevrilirken "Kiralık Katil Leon" yerine (İngilizce'den bire bir çevirdiğimizde böyle bir mana çıkar keza) "Sevgi'nin Gücü" diye çevrilmişti? Film isimlerini çevirmede pek başarılı olduğumuz söylenemese de; şüphesiz Leon bir istisnaydı.

Filmde Mathilda (Natalie Portman), henüz ergenliğe yeni adımını atmış, kendi bedenini dahi yeni keşfeden bir kız çocuğunu canlandırmaktayken, kendisinden yaşça büyük Leon'a tutkuyla sarılmakta, ona olan aşkını itiraf etmektedir. Filmin en can alıcı sahnelerinden birinde Leon, Mathilda'ya (Natalie Portman) uyumasını söylediğinde, Mathilda belki de asla hafızalarımızdan çıkmayacak şu sözü söyler.

"Uyku umrumda değil Leon. Ben aşk istiyorum ya da ölüm."

Mathilda'nın Léon'a olan aşkının arkasında yatan neydi peki? Bunun cevabını vermeden, daha doğrusu arayıp da üzerinde konuşmadan önce genel olarak hepimizin ömründe en az bir kere tattığı "aşk" kavramını konuşalım.

Çocukken aşık olmuşuzdur mutlaka. Ya bir akranımıza, ya da kendimizden yaşça büyük bir tanıdığımıza mutlaka aşık olmuşuzdur. Hiç olmadıysa hepimizin bir bakkal amcaya, doktor ablaya aşık olma hakkı vardır. Aslında psikanalistlerin söylediğine göre bu aşk değil, hayranlık duygusudur. Kendimizden üstün, farklı ya da başarılı bulduğumuz bir karşı cinse içten içe beslediğimiz kişiye aşık olduğumuzu hissederiz. Bu öğretmenimiz, komşumuz belki de sıra arkadaşımızdır. O kalp çarpıntısını mutlaka hissetmişizdir.

Mathilda'da aslında Léon'u zihnine onun tüm kötülüklerine karşın "iyi adam" rolüyle kazır. Kara film kategorisine sokabilecek durumda olduğumuz Léon -keza geçimini suikast yaparak sağlayan bir adamın ana karakter olduğu bir filmdir- aşkın ne yaş ne de başka bir sınır tanımadığını gösterir. Çocuk yaşta yetim kalan Mathilda, Léon'un belki onu sahiplenmesini, çaresizliğini ve yalnızlığını onunla paylaşmasını, intikam almak başta olmak üzere yanlış olanlardan kendisini uzak tutmasını Léon'la birleştirir ve buradan "aşk" duygusuna ulaşmıştır şüphesiz. Ergenliğe yeni adımını atan bir kızın yolunun Léon ile kesişmesi onu aşkla tanıştırır. Léon'un Mathilda'ya olan düşkünlüğünü de filmde görürüz ve Mathilda'ya olan hissinin aşk mı, baba şefkati mi, acıma duygusu mu ya da hiç sahip olamadığı aile hayatı mı veya başka bir şey mi olduğunu asla tam olarak bilemeyiz. Bunu belki de karakteri canlandıran Jean Reno dahi veremez. Filmde karakteri oynamaktan ziyade canlı canlı yaşayan Jean Reno'nun bile Léon'un Mathilda'ya olan hislerinin tam olarak ne olduğunu bildiğinden emin değilizdir keza.

Filmle ilgili başka bir noktaya daha değinecek olursak, özellikle film son on yıl içinde tekrar TV'lerde gösterildiğinde bazı sahnelerin kesildiğine şahit oluruz. Burada bahsettiğimiz ise, aşırı şiddet içeren sahneler değil, aslında son derecede masum olan Léon ve Mathilda'nın aynı yatakta uyuma sahnesidir. Bu sahne keza defalarca pedofiliye yorulmuş, sapıklık olarak nitelendirilmiştir. Oysa filmin tek bir sahnesinde bile Léon Mathilda'yı bir cinsel obje olarak görmemiş, aksine onu kollayıp korumaya çalışan bir karakter olarak hafızalarda yer edinmiştir.

"Bazı gerçekler vardır, bıçağın ucu kadar sıcak."

Diego, Frida Kahlo'ya gönderdiği mektubunda bu cümleyi kullanmıştır. Gerçekten de Diego haklıdır. Bazı gerçekler bıçağın ucu kadar sıcaktır ve parmağımızın ucunu bile değdiremeyiz. Canımız yanar. Bu gerçekler, tabu olarak kabul ettiğimiz hemen her şeyin bizatihi kendisidir aslında. Tüm bu gerçeklerin sakıncalı yönlerini ele aldığımızda, tabu olarak gördüğümüz ve hatta meydana getirdiğimiz gerçeklerdir. Şunu kendimize cesurca soralım o halde. Léon'un Mathilda'yı gerçek bir aşık olarak sevme hakkı yok mudur? Mathilda'nın duygularına karşılık verme hakkı yok mudur? Onunla başka bir münasebette bulunması (cinsellik gibi) elbette iğrenç ve hatta mide bulandırıcı bir gerçekken; keza tüm etik anlayışı, ilahi ya da ilahi olmayan din öğretilerinin ve hatta dinden, etikten uzak en ilkel kabilelerin, kısaca insan doğasının bile asla kabullenmeyeceği bir gerçekken, saf ve masum bir aşk Léon için imkansız mıdır? Önümüzde yatan, bize bakan ve kendine çeken bir gerçek vardır. Bu tabulaştırdığımız aşk, yaş farkı, meslek, yaşam tarzı, düşünce tarzı gibi pek çok ayrımın önüne geçebilir mi? Bunların cevabını aramak, en iğneleyici sorularını sormak da bizzat bize düşer. Kendimize karşı cesur olup bunları sormak çok da zor olmasa gerek.

Sahi, maddi kaygılar, statü kaygıları, gelecek kaygısı gibi içinde bulunduğumuz hastalıklı çağı, adeta derin bir kaygı bozukluğu zehirlerine bulanmış bir havuzda yüzen zavallı insanlarla dolduran o karanlık ve puslu atmosferi yok edecek ne olabilir? Bizi kalp çarpıntılarıyla kuşatan, çevremize karşı daha az duyarlı hale getiren ve bedensel zevkler yerine ruhumuzu okşatma peşinde koşturan şey; yani aşk belki de bizim en etkili panzehirimizdir.

Son olarak şunu belirtmek gerekirse; filmi pedofili olarak görenler ve eleştirenler tekrar izleyip Léon'un gözünden Mathilda'ya bakabilirler. Siz ne derseniz deyin kült olmuş bu film, 2019 yılında ilk kez izleyip pedofili tanısı koyan genç üniversiteli arkadaşımıza ithafımızdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder