19 Mayıs 2020 Salı

Lakposhtha Parvaz Mikonand(Kaplumbağalar da Uçar) filmi üzerine

Devletler ve asimetrikleşen savaş ideojilerinin çocuklara yüklenmesi asırlardır süregelmiştir. Askeri sistem ya da devletin tekelinde olan bu örgütlü suç sisteminin en büyük psikolojik kıyımı yine çocuklara olmuştur. Savaş hatlarının muğlaklaşması, savaşla örgütlü suçun iç içe geçmesi, savaşın siyasi açıdan tartışmalı bir hale gelmesi; devletler arası bir ideolojiden çıkarak, kişisel servet ve iktidar kazanma hırsı, devlet içindeki nüfuz ve  hakimiyet mücadelesine dönüşmüştür. Devlet düzenin zayıf ve istikrarsız olduğu düzende daha çok sivil halk ve çocuklar bu kanlı kıyımdan payını almıştır. Alt kültür ve gençlik diye tabir edilen bu tabaka,  savaş dinamiği adı altında kendi gelecek nesline uzattığı silahtır aslında.

Küçük savaş ya da büyük savaş olgusu üzerinden içsel dinamiklerin ticari bir amaca dönüştüğü bütün savaşlarda görülmüştür. Siyâset kuramı geleneğinden gelip, stratejiler bağlamında yeni savaşların meydana gelmesi; siyasi irade ve dayatma kapasitesini beslemiştir. Savaşın devletleştirilmesi ve içindeki halkın giderek kölelik sistemine dönüştürülmesi yine kaçınılmaz son olmuştur. Bir çok düşünür bu konuda; savaş analizi ve karşılaştırma zemini olarak, tarihe geçen ve ders niteliği taşıyan sözler bırakmışlardır.  "Savaşın devletleştirilmesi ve sonucu" incelemelerinde ele alınan askeri sistemin, giderek çocuk savaşçılara dönüştüren kıyımı görürüz. Demokratik barış yanlısı bir toplumdan nasıl kanlı kıyıma canavarlar yetiştirildiği neredeyse bütün tarihi aksetik kaynaklarda geçer.

Dinsel ideolojik terör gruplarının olduğu kadar eğitim üzerinden de bu ideojinin devam ettiğini görürüz. Demokratik toplumların barışçıl zorunlulukları ortadan kalkarak, suç ve ceza hukukunun ihlal edildiği ve kendi yönetim şeklini inkar ettiği bir strateji çıkar ortaya. Savaşın ekonomik temelleri bir yana, teorik bir alt yapı kılan eğitim konusu yakın zaman savaşlarında yine bertaraf edilmiştir. Savaş teorisi üzerine; Sun Tzu ve Clausewitz'in çalışmaları olmuştur. Sun Tzu- Savaş Sanatı ve Clausewitz-Savaş üzerine adlı eserlerinde zıt tabanlarda savaşı incelemişlerdir. Clausewitz kuramına göre; savaş politik bir amaçtır. Irademizi ve ideolojimizi, düşmana zorla kabul ettirmek için güç kullanma eylemidir. Clausewitz, politik hedefe paralel bir şekilde, savaşın sonrasında yarar sağlayacak şekilde yönetilmesi gerektiği  görüşünü ileri sürerek, kısıtlı  hedefli savaş şekillerini de öngörmüştür.  Clausewitz'in genel yaklaşımı dikkate alındığında, esas başarıyı elde etmenin yolunun, güç kullanmaktan geçtiği görüşünde olduğu net bir şekilde ortaya çıkar.

Dünyanın en acımasız kıyımı olan savaşlara, özgürlük ve demokrasi vaadlerinin birer kanlı tabloya dönüştüğünü ve yoksulluğun kapılarını araladığını anlatımlayıp, bütün bunlara ek olarak başkaldırı niteliğinde bir yapımdan söz edeceğim. İranlı yönetmen Bahman Ghobadi'nin yine toplumun boşluğuna koyduğu, "Sarhoş Atlar Zamanı" filminde eksik kalan yerleri doldurduğu,
"Lakposhtha Parvaz Mikonand(Kaplumbağalar da Uçar)" filmi.  Bütün politik çıkarlara ve eğitimi n savaş olarak dikte edildiği bir coğrafyada, çocukların "savaş ve ideloji" adı verilen bu kanlı kıyımda nasıl yok olduğunu ele almış. Bütün dünya çocuklarına ithafen yaptığı bu filmle bizim göremediğimiz gerçekleri çarpıyor perde önünden.


Ghobadi, Amerika-Irak savaşı ve Saddam'ın devrilmesinin arkasında kalan bütün yoksulluğu ve hayatını yine savaşın kalanlarıyla idame ettiren çocukları ön plana koymuş. Kadrajını sadece çocuklara sabitleyen Ghobadi, savaşı çocukların gözünden ve olmayan ellerinden, bacaklarından anlatımlamış.




"Bazı insanlar, yaşamak yerine sadece var mı oluyorlar" sözlerini filmin genel bütününe iliştiren Ghobadi, uydu lakabıyla anılan Soran karakterine daha çok Clausewitz savaş felsefesini misyonlamış. Bütün mülteci çocukların lider olarak kabul ettiği Soran, hem Amerika hayranıdır hem savaş. Clausewitz, çocuk yaşta girdiği askeri disiplin ve sürekli olarak savaş ortamında bulunduğu için, görüşlerini; zaman ve ortam bakımından savaşın niceligine değil niteliğine geçirmiştir. Bir asilzade olan Clausewitz'in bu düşüncesini bir sentez olarak ele alırsak zıt bir tabanda giden Soran karakterinde görürüz. Soran'ın yaşadığı ortam ve dönemi iyi analiz etmek adına bir çok çocuğun hayatına odaklanmış Ghobadi.



Köye kurmaya çalışdığı uyduyla hem savaşın haberini verebilecek tek kişidir Soran. Dönemin Amerika başkanı Bush'un bütün konuşmalarını "Yarın hava yağmurlu olacak" diye çevirir.  Soran, yaşından büyük bütün bu sorumlulukları üstlenirken, kadraja giren üç çocuk daha vardır: Agrin, Riga ve Hengov. Savaşın yoksulluğunda hayatlarını mayın toplayarak idame ettiren yüzlerce çocuklardandır onlarda. Anne ve babası öldürülen ve askerler tarafından, abisi Hengov'un önünde tecavüze uğrayan Agrin, bu coğrafyada yaşanan olayın arkasından babasını bilmediği bir çocuk doğurur, Riga.
Hengov, kollarını mayın nedeniyle kaybetmiş bir çocuktur ve kardeşi, yeğeni için aynı tehlikenin mıntıkasında mücadele vermeye devam eder. Agrin, sürekli ölmek isteyen bir kızdır ve çocuğunu asla kabul etmez.

Ghobadi, sosyolojik ve psikolojik bir zeminden ilerlerken, kendi yetiştiği yasam şartlarını serimlemiştir aynı zamanda.
Filmde kehanetler ve kültleşmis sembollere yer verir. Tarihî merkezli bir çok anlatımda, gerçeğe dayalı olan bu sembollere rastlarız. Bir çok medeniyetin ana kabuğu olan bu semboller zaman zaman insan hayatının dışına taşıp başka bir boyuta sürüklemiştir varlığı. Filmde sıklıkla bahsedilen kırmızı balık sembolü; nevruz inancına göre, yeniden doğusun ve iyi şansın sembolüdür ve günümüz medeniyetlerinin bir çoğunda hala devam etmektedir.  Soran, Agrin'e olan hislerini gösterebilmek adına sürekli olarak nehre dalar ve kırmızı balık arar. Agrin için bir anlamı yoktur bu göletin ve balıkların, onun için önemli olan göletin derinliğidir. Kendi derinliğinde, varlığına mana aramaktan çoktan vazgeçmiştir Agrin ve bu manasız yolculuğuna son vermektir tek istediği.

"Kablumbağalar da Uçar" hikayesinin aslını bir çoğumuz duymuşuzdur ve balık hikayesiyle olan sembolik bağlantısını. Ghobadi, mülteci kampı çocuklarının yaşamlarına tanıklığını anlatımlarken bu sembolleri bize sınıra yakın ama zihinsel bütünlük aksanıyla serimlemiş. Agrin karakterinin sırtında taşıdığı çocuğu Rigay','la uçurum kenarına ya da göletin kenarına gitmesi ve intiharı düşlemesi aslında kaplumbağa hikayesinin hüzünlü sonu gibidir.

Savaşın bütün gerçekliğini yüksek perdeden bize sunan Ghobadi, savaştan yara almış bu insanların ve mayın patlamasıyla sakat kalmış çocukların yollarının keşişmesini ve yine bir insana doğrultan silahın yine bir insan olduğunu anlatımlamış. Savaşın ekonomik, siyasi bütün kirli ve derin inlerine giren, bu acımasız şartların nasıl kapitalizme dönüştüğünü görürüz. Soran karakterinin bir sahnede, toplanılan mayınları satmaya çalışırken, "Bu mayınları, Birleşmiş Milletlere 2200 Dolara satıyorsun ama bize yalnızca 22 Dinar veriyorsun" der. Savaşın sadece yoksulluk getirmediği yeni bir kapitalizm savaşı getirdiğini açıkça görürüz. Savaşın bütün getirdikleri ve geride bıraktıkları bununla sınırlı kalmaz. Eğitimden yoksun kalan bu çocuklar, öğretmenin "Eğitim almanız gerekiyor, silahlar sizin işiniz değil" demesine aldırmadan, asıl öğrenilmesi gerekenin savaşmak olduğunu söylerler. Küçük bir çocuğun, sınırda duran Türk askerine, silah olarak doğrulttuğu koltuk değneği ve arkadan gelen gerçek silah sesleri filmin en vurgulayıcı sahnelerindendir.


Filmin bütününden alıp bizi o kaçınılmaz sona götüren sahnesi; Agrin ve çocuğunun ölüm sahnesidir. Abisi Hengow'un geleceği görmek ve rüya kehanetleri vardır. Daha önce defalarca denediği ölümüne yine kendi isteğiyle gider Agrin. Hengow'un rüyasında gördüğü, Riga'nın gölette yüzen cansız bedeni gerçeğe dönüşür. Agrin, çocuğunu gölet kenarında ayağına bir ip ve taş bağlayarak ölüme bırakır. Kendi varlığındaki bütün sancılarını ve acılarını alarak kaçınılmaz sona kendisi uçurumda gider. Arkasında bıraktığı bir çift ayakkabıyı,  Hengov ağzıyla alır ve çaresizce bağırır Agrin diye.

Filmin neredeyse başlarında verilen o sahne aslında bu kaçınılmaz sonların pazarlık aşamasıdır. Amerikan askerleri, helikopterlerden broşür dağıtır ve söyle yazar:
"Tüm adaletsizlikler, kazalar, yoksulluklar sona erecek. Sizin en iyi dostunuz biziz. Bu ülkeyi cennete çevireceğiz. Üzüntülerinizi sona erdirmek için buradayız. Dünyadaki en iyiler biziz"
Bahman Ghobadi, savaşın bütün sosyal ve ekonomik gerçekliğini önümüze getirmiş. Geride kalanların yolculuğuna bize seyirci koltuğunda bakmamızı ve başkalarının acısına bakmak görüşünü nasıl yorumladığımızı kendi üslubuyla analiz etmiş aslında. Bütün dünyada bu kanlı kıyımların olmaması dileğiyle ve çocukların yaşaması dileğiyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder