20 Mayıs 2020 Çarşamba

Norte, the End of History(Tarihin Sonu) üzerine

İnsan kendi çağının yol açtığı etkilerle derinden ilgili, mücadeleci bir ahlakçı olmasıyla yol alır. Sartre'ın teorisi olan ve bu yöntemin zıt bir sistematik versiyonu olan mücadeleyi yararsız kılar. Varlık ve hiçlikte "gerçekten değerli" görünen bilinen erdemleri kirletmiştir. Sartre'ın tasvir ettiği kendini öğrenme süreci olan olumsuzluk modusu yine insan hayatını etkisi altına almıştır. Öz farkındalık olan ve özgürlük tanımının içine yerleşen varlık çoğu zaman kendi varoluşçu psikanalizine ulaşmıştır. Çoğu zaman Tanrısız ve doğa yasalarından yoksun bırakılan varlık; Everett Knight düşüncesi olan  "özele dönüş" rasyonalizmine yönelmiştir. Varlığın durumundaki çelişki, insanın doğası gereği hakkında teorilere gerek duymamız, hiçbir teorinin herşeyi açıklayamaması ve yine de bizi teori yaratmayı kışkırtanın sadece her şeyi açıklamak arzusu olmasıdır.

İnsan doğası gereği liberal dünyanın "saçmalıklarını" tüyler ürpertici bir kusursuzlukla reddeder. Çağın sıkıcı rasyonalizmiyle yine bu reddettiği düşüncenin en büyük içindeliği yine kendisi olmuştur. Ahlaki tepki kaynaklarını canlı tutmada çok başarılı olamayan insan, karmakarışık olan dünyasını, soyut ve matematiksel bir düzenekte soyutlamıştır.
Varlığına olan yolculuğunda temel amacı onarıcı bir adalet anlayışı olan insan, geleneksel ceza adaleti sistemine ulaşmıştır. Bu sistemin tamamlayıcı bir sistem olduğunu; sistemler arası bir mukayese ile ortaya koymuştur. Bu çerçevede, onarıcı adaletin geçirdiği tarihsel süreç, tanımı, düşünce yapısı, uygulanan modelleri, temel ilke ve hedefleri eleştirel bir mukayeseli bir bakış açısıyla ele almıştır.

Insan bütün bu varlığına olan yolculuğu sırasında, karşılaştığı moduslarla ve ahlak arayışı içinde sınıfsal pozisyonlarla mücadele etmiştir. Yasal düzenlemeler ve sosyalizmin duraklarında; " büyük sermaye" (burjuvazi) ve "işçi sınıfı" (proletarya) olarak ayrılmıştır. Varlığın etkisi, toplumsal bir etkiye dönüşmeye başlamıştır.

Müspet bir düşünüşten gerçekçi bir meseleye yükselen bu marksist akım insan varlığında  etkisini göstermiştir. Marx ve Frienrich Engels'in özgürleştirdiği bu kuram insan varlığında ahlak boşluğuna daha sonra yasal boşluklara sızmıştır. Devletin getirdiği yasaların eşiğinde, kendi yasalarını belirleyen bu sistem; iyi ve kötü ideasının kanallarını, ezilen halk ve komünizm bayrağı altına toplamıştır.

Marx'a kadar dünyayı yorumlamakla yetinen filozoflar, asıl mesele olan dünyayı değiştirmek konusuna girmemişlerdir.  Bilinçli diyalektik idealizmini ayakta tutan Marx-Engels, eski meteryalizmin tutarsızlığını, kusurlarını ve tek yanlılığını görmüşlerdir. Toplum bilimini materyalist temele uyumlu hale getirmenin ve onu bu temel üzerinde yeniden kurmanın yangısına varmışlardır. Bu nedenle; "materyalizmin, toplumsal bilinci toplumsal varlığın ürünü olarak açıklanması gerekiyordu."

Edebiyatın en büyük yazarlarından olan Fyador Mihayloviç Dostoyevski, bütün bu kuramların bütün duraklarında dinlenmiş biri olarak, Suç ve Ceza kitabını kaleme almıştır. Toplumsal hayatın bütün çelişkilerini incelemiştir. "Marksizm, görünürdeki bu labirent ve kaosu yöneten yasaları keşfetmenin anahtarını, yani sınıf mücadelesi teorisini sunmuştur. Bugüne kadar var olan tüm toplumların tarihi sınıf mücadelelerinin tarihidir."  Hayatın bütün trajik yanlarına bu kitapla girmiştir yazar. 1847 yılında, ütopyacı sosyalist Petraşevski'nin grubuna giren Dostoyevski, zaman zaman grup üyeleriyle toplanıp şiir ve felsefe üzerine tartışmalar yapmıştır. 1866 yılında yayınlanan Suç ve Ceza kitabı, kendi hayatına ve Gogol'a ithafıdır, en önemlisi bütün sınıfsal mücadele veren halka ithafıdır. Raskolnikov karakterini oluştururken ezilmişliğin ve toplumsal kötülüklerin sürükleyici trajizmini dile getirmekle kalmaz, bu aynı zamanda en yüce yargı yeri olarak vicdana ve insan aklına bir başvurudur. Dostoyevski de baş kahramanıyla birlikte, yoksulluğun ve acı çekmenin her toplum için kaçınılmaz olduğunu, bunların insanlığın değişmez yazgısı olduğunu öne süren dönemin düşünürlerine, bunların ileri sürdükleri kimi dinsel düşüncelere şiddetle karşı çıkmıştır. Bir hiç olarak kalmak, ses çıkarmadan boyun eğmek, her şeye sürekli katlanmak istemeyen, tam tersine bütün varlığıyla toplumsal eşitsizliklere başkaldıran, haksızlıkla uzlaşmayan insanın ahlaki yüceliğini tutkuyla, coşkuyla savunmuştur.

Sanatta yön tayin etme ve imgeleme simülasyonu, felsefe ve edebiyatın sunduklarıyla tamamlanmıştır. Sanatın icra meselesini en yüksek düzeyden bize ileten işçi sınıfının ve uzun metrajlı filmlerin Filipinli yönetmeni Lav Diaz, 2013 yapımı 4 saatlik Norte, the End of History(Tarihin Sonu) filminde; Dostoyevski-Suç ve Ceza romanında esinlenerek masumiyet ve Cezayı bir araya getirmiş. Modern Filipinler'in ve küresel kapitalizmin klasik bir trajedisini, ruhsal ve doğaüstü alanlara uzanarak geniş bir panoramada yayılan şiddet, nefret, korku ve sevginin hikayesini yapmış. Kadrajına aldığı gerçeklik ve rüya gibi görünen o sosyalist akım,  duyguların kadraj dışında ve keskın bir şekilde değişmesi ve ütopik bir anarşist hikayeye evrilmesi, Lav Diaz sinemasının efsanesi.




Film entelektüel bir grup insanın ahlak ve ideojiler üzerinden tartışmasıyla başlar. Raskolnikov karakterini irdelediği Fabial'de vardır bu tartışmada. Diaz, asıl selamını Dostoyevski'ye verir aslında. Onun olduğu bir tartışma ortamındaymış gibi hissettirmek ister en başında. 21. Yüzyılın politikası, postmodernizim ve ahlak konusu tartışılır en çok. "Bireyin salt özgürlüğü" tartışmasına üzerine Fabian, "bu modası geçmiş bir ideolojidir" der.  "Gerçek ölüyor böylece manada, gerçeğin ölmesi, mananın ölmesi. Artık sorumlulukta yok. Sorumluluğun farklı bir seviyesi var. Uygulamanın farklı bir seviyesi, anlamın farklı bir seviyesi. Bu seviye her şeyin ötesinde. Menşe efsanesinin yok edilişi. Kökenlerin. Anti anarşi, anti varoluşçuluk, anti Tanrı, anti her şey."


Ahlaka düşman her hangi bir şeyin yok edilmesi, doğru ve yanlış arasındaki ayırımın netligine, salt düşüncenin insan hayatına etkisine değinen grupta, bir taraf bu düşünceleri ahlaksızca bulur. Lav Diaz, burada Raskolnikov ve Fabian karakterlerini karşı karşıya getirmiştir aslında. Varoluş ve ahlakın bütün fundamental yapısının tartışıldığı ve bakış açımıza taşındığı bu sahnede; bir insanda bütün insanlığın meselesinin bulunduğunu görürüz. Karakterin kendini anlatırken, yalniz kendini düşünmediğini, başkalarını da tanımladığını, türlü düşünceleri siyasi inanç yada ahlak inancına batırdığını görürüz. Lav Diaz'ın oluşturduğu bu karşı tez niteliğinde ki sahne filmin bütününün özetidir aslında. Ahlaka batırılan düşüncelerin soyut olup olmadığı kuramını kendi sanatsal ve imgesel anlatımıyla bir içecek üzerinden veriyor. Filmin genel hatları ve karakter irdelemesi dışında defalarca izlendikten sonra  anlaşılabilir bir yanı var. Salt olan herşeyi ahlaksız olduğunu savunan taraf aslında burjuvazi kökenine iniyor. Lav Diaz'ın Uygurlar'ın Menşe Efsanesini irdelemesi yine bizi tekdüze bir anlatıdan alıp, toplumun eski medeniyetlerde olan unsurlarına götürüyor.

Dostoyevski, Suç ve Ceza'da kendisiyle ve çevresiyle uyuşamayan, toplumsal eşitsizliklere karşı büyük bir nefret duyan, dürüst, düşünen, aydın bir gencin portresini çizer. Burjuva toplumunda bireysel ve toplumsal karşı koyuşun yalnızca sağlıklı biçimleri değil, hastalıklı biçimleri de vardır. Kişisel çıkar gözetmeyen, içten birtakım düşünceler, toplumsal eşitsizliklerin nihai nedenlerini ve bunlarla savaşın yollarını kavramaya her zaman yetmemektedir. Toplumsal baskı ve zulmün filizlendiği kökten, ezilen insanlara karşı coşkulu bir sevgi, onların acısını paylaşma, haklarını savunma heyecanı, içinde yaşanılan topluma karşı bireysel, umutsuz anarşistçe başkaldırılar da gelişebilir. Dostoyevski bu romanında, daha sonra tarihçe de doğrulanan, bu düşünceden yola çıkmıştır. Suç ve Ceza'nın çatısını bir suçun psikolojik öyküsüyle, onun ahlaki sonuçları oluşturur.  Raskolnikov karakterinin geliştirdiği düşünce sisteminin hem kendi gözünde, hem de başkalarının gözünde doğruluğunu kanıtlayabilmek için kendine özgü toplumsal psikolojik bir deney yapar.  Raskolnikov'un içinde bulunduğu durumun psikolojik çözümlemesi, felsefi teorisinin analizi ile verilmiştir romanda. Dönemin düşünsel ve ahlaki yalpalamalarını, özellikle de kentlerdeki her tür sınıfsal kökenden demokrat gençlerin yaşadıkları kararsız, değişken, sarsıntılı durumu yansıtabilme olanağı vermiştir.

Lav Diaz'ın "Tarihin Sonu" diye adlandırdığı filmde yani 80'lerin sonlarında meşhur olan kapitalizm ve batı liberal demokrasisinin elde ettiği mutlak zafer içinde bir grup sosyalist genci kadrajına almış. Fabian, yönetici sınıfların yolsuzluğuna öfkesi ve anlamsız bulduğu Tanrı inancına karşı şiddetli bir devrimci eylem planlamaktadır. Kendi varlığında yolculuğunu, ahlak ve sınıfsal ayrımlar arasında sıkışmış bulan bu karakterin eylemi, Raskolnikov deneyinin tam tersi olacaktır.

Raskolnikov gibi Fabian da akıllı, aydın dürüst bir gençtir. Küçük bir evde oturur ve çevresindeki yoksulların hayatını gözlemler. Arayışı kendi içinde yalnizlığındadır aslında. İki karakterin benzerlik gösterdiği taraflar labirentinde; içinde yaşadığı toplumsal eşitsizlikler üzerine düşünmeleri, tarih boyunca geniş yığınların her tür eşitsizliğe, haksızlığa uğramalarını kabul etmemeleridir. Toplumsal içeriği yönünden iki karakterin de anarşik düşünceler sonunda cinayet işlemiş olması, Suç ve Ceza'da Raskolnikov'un söylediği: "Ben bit miyim, yoksa insan mı?" Ikilemine götürür.

Raskolnikov işlediği cinayetten sonra ahlakın içindeligini gösterir ve topluma faydasını gösterir. Fabial, yoksul bir aile için gerçekleştirdiği tefeci kadın cinayetini üstlenmez ve cinayet bu yoksul ailenin bireylerinden birinin üstüne kalır. Fabial daha sonra bu ahlak çöküşü içinde eylemlerine devam eder ve tecavüz sahnesinde izleriz. Giderek daha kötü bir karakter olan Fabial üzerinden Diaz; ahlakın taşıyıcıları, kendilerini öteki insanların üzerinde görenler değil, açlığın, yoksulluğun en boğucu koşulları içinde bile hayata ve insanlara ilişkin inançlarını yitirmeyen, ahlaki yapılarında en ufak bir sarsılma olmayan, suçun, zulmün her türlüsüne karşı derin ve nefret duyan insanlar olmalıdır sözlerini misyonlamış. Bunun zıddını görürüz Fabial karakterinde. Dostoyevski, başkahramanı aracılığıyla, kişi-toplum ilişkileri sorununu kendine özgü biçimde tahlil etmiştir. Raskolnikov'un bireyci düşüncesi ve işlediği suç, onu çevresinden ayrı düşürmüş, bireysel suçluyu toplumdan koparmış, onu baskı ve sömürüye karşı onca nefret duymasına rağmen, "Lujin'lerin, "Svidrigaylov'ların, "tefeci Alyona İvanovna'ların ve halkı ezen, sömüren bütün ötekilerin düşünce arkadaşı yapmıştır. Raskolnikov'un ahlaki çöküşe ve yok oluşa götüren, onu halktan soyutlayan bireysel hayallere ve sapkınlıklara karşı, onun yapısında var olan toplumsal, "halksal öz'ün üstün geldiğini" anlarız. Fabial, Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sından gelen bu merkezi fikrin zıt ve zorlayıcı canlandırması olmuştur. Öldürmek ve bunu yapabileceğini farketmenin dehşeti.
Lav Diaz, Wooddy Allen'ın Crimes and Misdrmeanors( Suçlar ve Kabahatler) filmine de selamını vermiştir.
Sinemanın gerçek ve gerçeklik arasındaki ince bağını şiirsel imgelerle dokuyan Tarkovski'ye selamını da unutmaz Diaz. Yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgiye dair çok ince sinematografik dokunuşlar yapan Tarkovski, bunu şiirsel dokunuşlarla yapar. Karakterleri itici bir düzenekten alıp, derin ve etkileyiciliğe çıkarır. Mekan yerine mekansızlığı, zaman yerine zamansızlığı işlediği Zerkalo filminde, insanların zihinlerini uyuşturarak onları filmlerle realiteden koparmak yerine sanat yoluyla katharsis(arınma) ortaya koyar. Bunu kendiliğinden, rüya ve şiirin ortak anlatı penceresinden içgüdüsel bir şiirsellik duygusuyla ortaya çıkarır. İnsanın kendi iç dünyasını tanıması için Dostoyevski ruhunda bir sinemanın başka bir boyutunda toplumdan kopuk bir şairanelikle değil realist ve şiirsel bir dünya ile yeni bir sinema dili kurar. Tarkovski sineması, insanın kendi dünyasını cesur bir şekilde ele almasını, rüyanın da gerçek kadar, ölümün gizeminin de yaşamın kendisi kadar, yok oluşun varlığın kendisi kadar, kayboluşun da gerçekliğin kendisi kadar önemli olduğunu, özgün, cesur ve yaratıcı bir dille anlatır. Bütün bu sembolik felsefe anlayışına ve şiirsel rüya sahnesine selamını benzer bir sahneyle vermiştir Lav Diaz.



Suç ve Ceza'da ahlakın ve iyi ideasının yükselişi, filmde manevi ızdırap ve şaşkınlık, adil olmayan haksızlığın yağmur gibi düştüğünü görürüz. Lav Diaz'ın sanatında hayranlıkla bahsettiği Bela Tarr yine bu film içim övgülerini anlatmıştır. Bela Tarr hayranlığı ve onun sanatına olan hayranlığını bu filmle şahlandıran Lav Diaz, Anti-Raskolnikov yaratarak, ahlak ve sınıfsal farklılıkları yüksek perdeden sunmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder