Evrenin amaçlı yapısı içerisinde varoluşun devamlılığı mutluluk
modusları üzerine temellendirilmiştir. Dünya düzeni devamlılığında Tanrı’nın
şanına ya da insanın yaşamına ve yüceltilmesine hizmet eden ve insanın yaşamını
temellendirdiği mutluluk modusları dallara ayrılmıştır. Olumlu duygu, olumsuz
duygu, yaşam doyumu; duygusal bileşen, bilişsel bileşen; öznel iyi olma minvallerinde
gidip gelen varlık doyumsuz mutluluğa ve öznel iyi olma kaygısına ulaşmıştır. Mutluluk
ya da öznel iyi olma, bireyin yaşamına dair olumlu düşünce ve duygularının
miktarca üstünlüğüdür. Başka bir deyişle bireylerin yaşamlarından aldıkları
doyum ve olumlu duyguların toplamıdır. Öznel iyi olmayı etkileyen faktörler birçok
dalda incelenmiştir. Etkenler içerisinde; yaş, cinsiyet, eğitim, evlilik, gelir
ve kişilik istatistikler arasındadır. Varlık ve
hiçlikte, “Varoluşçu Psikanaliz” bir bölüm mevcuttur. İnsanın yaşamı boyunca, varlığını
temel tasarıları hakkında sorguladığında kendini kaptırdığı bir işlemdir bu. Daha
önceden var olan bir yapıyı tüm çıplaklığıyla ortaya seren insan, varlığını bir
hasta olarak ele alıp; hastayı daha önceki yaşantılarına yeni bir anlam vermeye
ikna etmeye çalışır. Doyumsuz mutluluk arzusu burada devreye girer. Psikanalizin
özgürleştirici ve tedavi edici etkisinin, sadece psikanalizci tarafından tarafından
yapılan ifşaatlardan ve tavsiyelerden değil, hastanın kendi kişiliği hakkında
yeni bir görüş oluşturmasından ve bu görüşe kendisinin özgürce rıza göstermesinden
de kaynaklandığı görülür.
İnsanın dünya resmi, kendi
hakkında tatsız gerçeklerle yüzleşmeye sürükler. Bu sürükleniş ve mutluluk
arayışı, bireyin esasen yalnızlığının yarattığı bağlamda ve nesnelliğini
doğrulayacak herhangi bir şey bulunmayan bir kararın ve bir anlamın kabulünden
başka hiçbir yanıtın olmadığı koşullara götürür. Mutluluk arayışı içerisinde
kendi varlığına sorduğu sorular ve bulduğu yanıtlar nesnel değerlere dayalı
olamaz, böyle değerler yoktur çünkü. Varoluşçuların ve mantıksal
pozitivistlerin farklı yollardan ulaşmaya çalıştığı cevaplar yine hiçliktir. Sartre’ın
varoluşçuluğunu çağın gereksinimlerinin yanıtıdır ideası aslında varlığın
mutluluk arayışının cevabıdır. Edmund Husserl’in bilincin ayrı bir varlık
halinde olmayıp nesnesine harcandığını gösteren “amaçlılık” kavramı; varoluşçulara
“dolaysızlık” adlı bir teoriyi desteklemek için kullanılmıştır.” İnsan, yaptığı
şeydir, aradığı şey değildir, insan vardır ve özü yoktur” kuramıyla cevaplamıştır
varlığı. İnsanın mutluluk arayışında ölçüsüz muğlak ve çarçabuk yapısallığı,
doyumsuz nesnelliği kavramlaştırmıştır.
Mutluluk yaşantısını merkezine
alıp, mutluluk üzerine bir çok felsefeci gibi kendi ütopyasını sanata dokuyan
Agnes Varda, 1965 yılında Le Bonheur(Mutluluk) filmini çekmiştir. İnsan yaşamında
mutluluk ilintisinin etkisini ütopya haline getiren yönetmen, 1969 yılında mutluluğu;
olumlu duygu ve olumsuz duygu diye ele alan Bradburn’dan önce çektiği bu filmle
serimlemiştir. İnsanın varoluşundan beridir mutluluğu araması, tanımlamaya ve
yakalamaya çalışmasını dört kişilik mutlu bir aile üzerinden vermiş. Mutlu yaşamın
getirdikleri ve insanın daha fazlasını elde etme arzusunu eksantrik ahlakçılıktan
uzak bir dille işlemiş. Ahlaki tepki
kaynaklarını bir tarafa bırakan yönetmen, baş karakter François’ın mutlu yaşam
düzeneğinin dışına çıkıp, ahlaksızlık olarak alınan ilişkisi ve aradığı
mutluluğu; Paskal’ın “mizaçsal jansenizm”
düşüncesine iliklemiş. Günahın kaynağı ve, günahların insanın dünyaya
gelmesiyle başladığını savunan Jansenizm düşüncesine tepkisel mizahla yaklaşan
Paskal’ın yolundan giden yönetmen, François’ın mutluluk arayışını aynı mizahla
serimliyor.
Mutlu bir evliliği olan
François’ın mutluluğa olan doyumsuz arayışı ve bu arayışın sonunda eşinin
ölümüne sebep olması bizi amaçsız ve doyumsuz mutluluk kavramına götürüyor. Eşi
ve çocuklarıyla mutlu bir hayatı olan François, işi gereği tanıştığı bir
kadınla yeni bir arayışa girer. “eşinle mutlu musun” sorusuna verdiği cevap,
doyumsuz mutluluğun arayışıdır aslında. “evet, mutluyum. Onu seviyorum.” Mutlu yaşamın
nasıl olacağıyla ilgili bir çok düşünürün ortaya koyduğu düşüncelere François
üzerinden varıyoruz. Antik Yunan Filozoflarından Aristotle’ya göre bireyi
mutluluğa ve huzura götüren erdemli bir yaşam sürmesidir. Filmin başında
karakterin işi ve evi arasında sürdüğü mutlu yaşantısında bu düşünceye
ulaşabiliyoruz. Olumlu yaşam biçimi ve duygulanma biçimleri üzerinde; mutluluk,
mutsuzluğun tersidir ideası etkin kalmıştır ve bu ilintiyi yine karakter
üzerinde görüyoruz. Varda, vermek istediği mesajda; bireylerin ve toplumların
yaşam kalitesini gösteren bir değer olarak öznel iyi olmanın, iyi yaşam ve iyi toplumun varlığı için
üzerinde durulması gereken bir kavram olduğunu vurgulamış. Bireyin yaşamdan
aldığı doyum ve olumlu duyguların toplamı, duygu durumları ve yaşam modusları
içerisinde erir. François için mutluluk kavramı: bireyin kendi yaşamını
değerlendirmesi ve yargı bildirmesi anlamına geliyor. Yaşam doyumu, aile
doyumu, depresyon ve sıkıntının varlığı, olumlu duygulanım ve duygu durumları
gibi pek çok sayıda değişkeni kapsıyor François karakterinde.
Mutluluk ütopyası
içerisinde bu arayış; Spinoza felsefesinin ön gördüğü, “zihin gibi irade de
düşüncenin tavrından ibarettir ve bundan dolayı her istek ancak başka bir
gerektirilmiş nedenle var olabilir ve bu sonsuzca böyle gider.” düşüncesine götürüyor.
François’ın iki kadın arasında mutluluğu daha fazla araması ve mutlu olduğunu
söylemesi; iradeye hür neden denemez, yalnızca zorunlu neden denebilir
düşüncesine zıt bir tabandan yaklaştırıyor. Bir erkeğin gözünden izlediğimiz
mutluluk arayışı, mutluluk vardır ama görecelidir kavramına daha çok
yaklaştırıyor bizi. Doyum alanı mutluluk olan bir adamın, duygusal bileşeni
oluşturan olumlu duygu, neşe, coşku gibi hoş olan duygu ve genel olumlu ruh
haline götürüyor. Filmin sonunda intihar ettiğini düşündüğümüz, François’ın
eşinin olumsuz duygu modusları ise; üzüntü, sıkıntı endişe, sevgiyi bölme,
utanç ve kıskançlık olmuştur. Genel yaşam doyumuna bir türlü ulaşamayan
François’ın mutluluk yolculuğu çocukları ve Emilie ile devam eder.
“Mutluluğu içimizde bulmak
zordur, başka bir yerde bulmak ise imkansızdır.”
ARTHUR
SCHOPENHAUER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder