21 Ağustos 2020 Cuma

Le Bonheur(Mutluluk) üzerine

 Evrenin amaçlı yapısı içerisinde varoluşun devamlılığı mutluluk modusları üzerine temellendirilmiştir. Dünya düzeni devamlılığında Tanrı’nın şanına ya da insanın yaşamına ve yüceltilmesine hizmet eden ve insanın yaşamını temellendirdiği mutluluk modusları dallara ayrılmıştır. Olumlu duygu, olumsuz duygu, yaşam doyumu; duygusal bileşen, bilişsel bileşen;  öznel iyi olma minvallerinde gidip gelen varlık doyumsuz mutluluğa ve öznel iyi olma kaygısına ulaşmıştır. Mutluluk ya da öznel iyi olma, bireyin yaşamına dair olumlu düşünce ve duygularının miktarca üstünlüğüdür. Başka bir deyişle bireylerin yaşamlarından aldıkları doyum ve olumlu duyguların toplamıdır. Öznel iyi olmayı etkileyen faktörler birçok dalda incelenmiştir. Etkenler içerisinde; yaş, cinsiyet, eğitim, evlilik, gelir ve kişilik istatistikler arasındadır. Varlık ve hiçlikte, “Varoluşçu Psikanaliz” bir bölüm mevcuttur. İnsanın yaşamı boyunca, varlığını temel tasarıları hakkında sorguladığında kendini kaptırdığı bir işlemdir bu. Daha önceden var olan bir yapıyı tüm çıplaklığıyla ortaya seren insan, varlığını bir hasta olarak ele alıp; hastayı daha önceki yaşantılarına yeni bir anlam vermeye ikna etmeye çalışır. Doyumsuz mutluluk arzusu burada devreye girer. Psikanalizin özgürleştirici ve tedavi edici etkisinin, sadece psikanalizci tarafından tarafından yapılan ifşaatlardan ve tavsiyelerden değil, hastanın kendi kişiliği hakkında yeni bir görüş oluşturmasından ve bu görüşe kendisinin özgürce rıza göstermesinden de kaynaklandığı görülür.

 İnsanın dünya resmi, kendi hakkında tatsız gerçeklerle yüzleşmeye sürükler. Bu sürükleniş ve mutluluk arayışı, bireyin esasen yalnızlığının yarattığı bağlamda ve nesnelliğini doğrulayacak herhangi bir şey bulunmayan bir kararın ve bir anlamın kabulünden başka hiçbir yanıtın olmadığı koşullara götürür. Mutluluk arayışı içerisinde kendi varlığına sorduğu sorular ve bulduğu yanıtlar nesnel değerlere dayalı olamaz, böyle değerler yoktur çünkü. Varoluşçuların ve mantıksal pozitivistlerin farklı yollardan ulaşmaya çalıştığı cevaplar yine hiçliktir. Sartre’ın varoluşçuluğunu çağın gereksinimlerinin yanıtıdır ideası aslında varlığın mutluluk arayışının cevabıdır. Edmund Husserl’in bilincin ayrı bir varlık halinde olmayıp nesnesine harcandığını gösteren “amaçlılık” kavramı; varoluşçulara “dolaysızlık” adlı bir teoriyi desteklemek için kullanılmıştır.” İnsan, yaptığı şeydir, aradığı şey değildir, insan vardır ve özü yoktur” kuramıyla cevaplamıştır varlığı. İnsanın mutluluk arayışında ölçüsüz muğlak ve çarçabuk yapısallığı, doyumsuz nesnelliği kavramlaştırmıştır.

 Mutluluk yaşantısını merkezine alıp, mutluluk üzerine bir çok felsefeci gibi kendi ütopyasını sanata dokuyan Agnes Varda, 1965 yılında Le Bonheur(Mutluluk) filmini çekmiştir. İnsan yaşamında mutluluk ilintisinin etkisini ütopya haline getiren yönetmen, 1969 yılında mutluluğu; olumlu duygu ve olumsuz duygu diye ele alan Bradburn’dan önce çektiği bu filmle serimlemiştir. İnsanın varoluşundan beridir mutluluğu araması, tanımlamaya ve yakalamaya çalışmasını dört kişilik mutlu bir aile üzerinden vermiş. Mutlu yaşamın getirdikleri ve insanın daha fazlasını elde etme arzusunu eksantrik ahlakçılıktan uzak bir dille işlemiş.  Ahlaki tepki kaynaklarını bir tarafa bırakan yönetmen, baş karakter François’ın mutlu yaşam düzeneğinin dışına çıkıp, ahlaksızlık olarak alınan ilişkisi ve aradığı mutluluğu; Paskal’ın “mizaçsal jansenizm”  düşüncesine iliklemiş. Günahın kaynağı ve, günahların insanın dünyaya gelmesiyle başladığını savunan Jansenizm düşüncesine tepkisel mizahla yaklaşan Paskal’ın yolundan giden yönetmen, François’ın mutluluk arayışını aynı mizahla serimliyor.


 Mutlu bir evliliği olan François’ın mutluluğa olan doyumsuz arayışı ve bu arayışın sonunda eşinin ölümüne sebep olması bizi amaçsız ve doyumsuz mutluluk kavramına götürüyor. Eşi ve çocuklarıyla mutlu bir hayatı olan François, işi gereği tanıştığı bir kadınla yeni bir arayışa girer. “eşinle mutlu musun” sorusuna verdiği cevap, doyumsuz mutluluğun arayışıdır aslında. “evet, mutluyum. Onu seviyorum.” Mutlu yaşamın nasıl olacağıyla ilgili bir çok düşünürün ortaya koyduğu düşüncelere François üzerinden varıyoruz. Antik Yunan Filozoflarından Aristotle’ya göre bireyi mutluluğa ve huzura götüren erdemli bir yaşam sürmesidir. Filmin başında karakterin işi ve evi arasında sürdüğü mutlu yaşantısında bu düşünceye ulaşabiliyoruz. Olumlu yaşam biçimi ve duygulanma biçimleri üzerinde; mutluluk, mutsuzluğun tersidir ideası etkin kalmıştır ve bu ilintiyi yine karakter üzerinde görüyoruz. Varda, vermek istediği mesajda; bireylerin ve toplumların yaşam kalitesini gösteren bir değer olarak öznel iyi olmanın,  iyi yaşam ve iyi toplumun varlığı için üzerinde durulması gereken bir kavram olduğunu vurgulamış. Bireyin yaşamdan aldığı doyum ve olumlu duyguların toplamı, duygu durumları ve yaşam modusları içerisinde erir. François için mutluluk kavramı: bireyin kendi yaşamını değerlendirmesi ve yargı bildirmesi anlamına geliyor. Yaşam doyumu, aile doyumu, depresyon ve sıkıntının varlığı, olumlu duygulanım ve duygu durumları gibi pek çok sayıda değişkeni kapsıyor François karakterinde.


 Mutluluk ütopyası içerisinde bu arayış; Spinoza felsefesinin ön gördüğü, “zihin gibi irade de düşüncenin tavrından ibarettir ve bundan dolayı her istek ancak başka bir gerektirilmiş nedenle var olabilir ve bu sonsuzca böyle gider.” düşüncesine götürüyor. François’ın iki kadın arasında mutluluğu daha fazla araması ve mutlu olduğunu söylemesi; iradeye hür neden denemez, yalnızca zorunlu neden denebilir düşüncesine zıt bir tabandan yaklaştırıyor. Bir erkeğin gözünden izlediğimiz mutluluk arayışı, mutluluk vardır ama görecelidir kavramına daha çok yaklaştırıyor bizi. Doyum alanı mutluluk olan bir adamın, duygusal bileşeni oluşturan olumlu duygu, neşe, coşku gibi hoş olan duygu ve genel olumlu ruh haline götürüyor. Filmin sonunda intihar ettiğini düşündüğümüz, François’ın eşinin olumsuz duygu modusları ise; üzüntü, sıkıntı endişe, sevgiyi bölme, utanç ve kıskançlık olmuştur. Genel yaşam doyumuna bir türlü ulaşamayan François’ın mutluluk yolculuğu çocukları ve Emilie ile devam eder.


 


“Mutluluğu içimizde bulmak zordur, başka bir yerde bulmak ise imkansızdır.”

       ARTHUR SCHOPENHAUER

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder